15 Şubat 2010 Pazartesi

Can Dündar..

Mail kutumda buldum bu yazıyı okurken Can Dündar'ın bunu hangi ruh haliyle yazdığını düşünmeden edemedim.. Bakalım siz de benim gibi beğenecek misiniz??
************************************************************************************
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin... Sokağa fırlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin... Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur." Sen hiçbirini duymayacaksın...
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin... Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin... "Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksın... Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin... Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın... Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin... Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin.... Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan… Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin... Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin... Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin. Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden... Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek... Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karsılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın... Buna yaşamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara..?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye..?
O halde aşık olabilirsin.

Can Dündar

BİR SEVGİLİLER GÜNÜ ERTESİ DAHA.. :)

Evett bir sevgililer günü ertesi daha yaşadık ve bitti.İyisiyle kötüsüyle,sevgilisiyle,sevgisizce atlatılan büyük anlamlar yüklenen sevgililer günü..
Bu yazıyı okuduktan sonra bana kızanlar olacak biliyorum ancak,sevgililer günü denilen şu özel gün ancak benim için küçük bir kızken önemliydi yaa :)Yaş ilerledikçe çokta önemli olmadığını anladım, maşallah diyerek söylemeliyim ki çok tatlı bir sevgilim var ve bize her gün sevgililer günü..Öyle bir sektör öyle bir günkü bugün uğruna facebooklarda bile bir sürü gruplar oluşturuluyor.. Sevgilisi olmayanlar her günden farklı bir günmüş gibi o gün daha da bunalımdan bunalımlara koşuyor ne yapacaklarını şaşırıyor.. Aranızda senin tuzun kuru tabi diyenler mutlaka olacaktır ancak bizimde yalnız geçirdiğimiz sevgililer günü , hatta yalnız geçirdiğimiz çok zamanlar, çok yıllar oldu. Nedir yani bu sevgililer günü? Kadınların hediye almaktan çok hoşlandıkları herkes tarafından bilinen ve asla inkar edilemeyen bir gerçek.Hangimiz vitrinlere bakarken içimizden keşke sevgililer gününde bana hediye olarak sevgilim aşkım, bitanem ,böcüşüm, cicişim, şekerim, artık nasıl sesleniyorsak sevgilimize ,bunu bana alsa diye geçirmiyoruz ki.. Bütün bunlar yerine hediyeleşme günü falan olsa :) Hatta her ayın onaltısı olsun o günde hani herkes harçlıklarını maaşlarını alsın.. :) Güzel olmazmıydı??? Konu nereden nereye geldi ya asıl ne yazıcaktım onu bile unuttum ben en iyisi kısa notlar halinde yazıyım bunları ;
Sevgililer günü olması saçma çünkü ;
-Kadınlar o gün ne kadar hatırlanmaktan hoşlansalar da sadece o gün aldıkları hediyeler onlara yetmiyor hergün hatırlanmak önemsenmek istiyorlar :)
-Kadınların hediye anlayışı, bazılarının ki pahalı hediyeler olsa da , aslında minicik süprizlerle sınırlı..Şöyle ki sevgiliye alınan bir buket papatya bile gönülleri fethetmekte..O yüzden gönülleri fethetmek için o kadar beklemeye gerek yok..Ayrıca yılda bir kere de ne??
Şimdilik aklıma gelenler bunlar..
Benim için sevgilimle benim için önemli olan tarihler daha kıymetli.. İlk tanıştığımız gün,Ailerlerle tanıştığımız gün.. gibi..
O yüzden sanırım benim sevgililer günü anlayışım herkesten çok daha farklı..
Yinede herkesin geçmiş sevgililer günü kutlu olsun :)
HERKESSS SEVSİN VE SEVİLSİN :))

13 Şubat 2010 Cumartesi

ufacık bir giriş şiir dünyasına..

Bugün sabah minik kelebeğim yüzmeye götürdüm sora döndüm eve :) İnternette dolaşırken bu muhteşem şiire rastladım bakalım beğencekmisiniz.. :)

FİRARİ

Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.

Sana çirkin demedim ben, kafir demedim
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.

Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.

Faruk Nafiz Çamlıbel

28 Ocak 2010 Perşembe

:)

Dünden beri beyazlara büründü Ankara heryer kar altında.. Dün karın yağmaya basladığını görünce bir senedir beklediğim o yumuşacık pamukların arasında buluverdim kendimi.. Uzun uzun yürüdüm taki bacaklarımı hissetmemeye başlayana kadar :)) Sonra eve geldim oturdum pencerenin önüne aldım elime yeni kitaplarımı :) Hangisini okumam gerektiğine karar verdim daha doğrusu hangisinin o an daha çekici geldiğine sonraa.. Başladım "BEYAZIT AKMAN - DÜNYA'NIN İLK GÜNÜ "adlı kitabına bu kitabı okuyan arkadaşlarım vardı çok beğendiklerini söylediler bende dedim o zaman okumalıyım.. İlerleyen Günlerde yazıcam nasıl bir kitap olduğunu.. D&R alışverişimde aldığım diğer kitabım ise "MAKALAT - Şems-i Tebrizi " Elif Şafağın AŞK adlı kitabını okuduktan sonra daha çok merak ettim Şems_i Tebrizi'nin hayatını,sölediklerini bu kitabıda bulunca almadan edemedim.. Kitabım bittikten sonra bunu okumayı planlıyorum.. Bakalım neler olucak.. Birde eğer sizin okuduğunuz ve tavsiyede bulunmak istediğiniz kitaplar varsa benide tavsiye ettiğiniz insanlar arasına alıp benimle paylaşırmısınız.. Simdiden teşekkürler :))

25 Ocak 2010 Pazartesi















İyi geceler diliyorum öncelikle..
Tüm Türkiye'den kar haberleri alıyorum okullar tail olduğu için arkadaşlarım ailelerinin yanına gitti..
Ankara'da hiç kar yağmıo ama.. üzülüomuyum galıba.. çünkü seviyorum karı ben,yürümeyi karda uzun uzun,ellerimin donmasını.. bembeyaz olmasını herşeyin saf temiz.. herkese renkler farklı çağrışım yaparda herkesin ortak buluştuğu renk değilmidir beyaz.. beyaz sayfa açmaya çalışmamışmıdır herkes bir dönem hayatında..
Ankara'da yağmadı kar.. Gözlerim camda hala bekliyorumm tertemiz bir sabaha uyanmayı..
Kar deyince nedense aklıma hep Nilüfer'in şarkısı gelir..
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri

Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri

Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri

Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri

Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri

Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri....

p.s.bu arada o resmi geçen kış abantta çekmiştim :)

22 Ocak 2010 Cuma

Matthaios Tsahouridis kimm kimm dediğinizi duyar gibiyim..

Bu beyfendiyle tanışalı çok kısa bir süre oldu,kimdir necidir? Hemen başlıyorum anlatmaya..Bu beyfendi bir kemençe ustasıdır.. Yunan dır.. Evet Yunan belkide bir çok Karadenizli'nin daha önce hiş duymadığı kadar güzel çalar kemençesini.. Babamların deyimiyle konuşturur.. Kendisinin resmi sitesi : www.tsahouridis.com 'dur. Merak eden arkadaşlar olursa eğer birde video ekleyelim buraya..

Hoşgeldiniz :)


Hosgeldiniz :)
Bende yeniyim tıpkı sizin gibi neden yazmaya başlamalıyım bilmiyorumm.. yazmak istedimm sizlerle neler paylaşabilirim ki acaba :)
Bakıp görücez..
Sizinle bir deniz aşığı olarak bir Ordu fotoğrafı paylaşmak istedim :)
umarım beğenirsiniz..